Kalabalık tatil beldelerinden ve büyük yollardan uzakta, Geyre Köyünün eteklerinde, Küçük Asya'nın en ilginç antik kentlerinden biri olan Afrodisias'ın mermer sütunları gökyüzüne kadar hala yükseliyor.
fotograf:kvmgm.ktb.gov.tr
Eski binalar o kadar iyi korunmuş ki, bugün bile şehrin 2000 yıl önce nasıl göründüğü kolayca hayal edilebilirsiniz. Tarihi MÖ 2. yüzyılda aşk ve güzellik tanrıçasına adanmış bir tapınakla başlamış ve zamanla tapınağın etrafında küçük bir yerleşim yeri büyümüş.
Birinci yüzyıla gelindiğinde Afrodisias, Roma imparatorlarının desteği sayesinde gerçek bir kültür merkezine dönüşmüştü: sanat ve bilim gelişti, bölge sakinleri felsefe ve tıp okudu ve yerel heykeltıraş okulu imparatorluk çapında ünlendi.
Görülmesi gerekenler
En eski yapı olan Afrodit Tapınağı'ndan geriye sadece 14 sütun kalmış, ancak daha eski yapılar depremlere ve askeri saldırılara dayanmıştır. Bunlar arasında kent konseyinin toplandığı, konserlerin ve filozofların sahne aldığı Odeon, 10.000 kişilik bir tiyatro, İmparator Hadrian hamamları ve Dor, İyon ve Korint sütunlarıyla üç katlı Sebastion Tapınağı yer almaktadır.
Afrodisias'taki en büyük bina 30.000 kişinin oturduğu devasa stadyumdu. Anıtsal Tetrapylon dört taraflı kapısının bulunduğu ana şehir caddesi bugün hala ayaktadır.
fotograf:kvmgm.ktb.gov.tr
Şehirden çok uzak olmayan bir yerde birinci sınıf mermer çıkarılmış ve bu mermerler tapınaklar, saraylar ve çeşmeler için yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Heykeltıraşlar buraları Afrodit, Apollo, Athena ve diğer tanrıların, kahramanların ve imparatorların zarif heykelleriyle süslemişlerdir. Yerel müze, tamamı Afrodisias'taki kazılar sırasında ortaya çıkarılan düzinelerce karmaşık oyma mermer heykel, kabartma ve lahitlere ev sahipliği yapmaktadır.
fotograf:turkisharchaeonews.net
Afhrodisias Antik Kentinin keşfi de oldukça ilginçtir. Ünlü Fotografçı Ara Güler Kemer Barajı’nın açılışı için fotoğraf çekimine gittiği sırada kaybolup bir köye gidiyor ve bu süreci Coşkun Aral ‘a şu şekilde aktarıyor :
“Hayat mecmuasında çalışırken bir pazar günü bana Kemer Barajı’nın açılışı yapılacağı, açılışı Adnan Menderes’in yapacağı söylendi. Bu olay Adnan Menderes’in son seçim seçiminden sonraki olaylarda oldu.
Kemer Barajı’nın açılışının için fotoğraf çekeceğim ama 3 gün önceden fotoğraf çekeceğim çünkü 3 gün önceden vermezsem herifler fotoğrafı ortaya basamıyor. İşte onun için 3 gün evvelden gitmek ve çekmek lazım.
Uçakla İzmir’e, İzmir’den Aydın’a gittim. Aydın Valisi’nden rica ettim “Senin vilayetinde baraj açılışı yapılacak Adnan Menderes açılışı yapacak. Onun orta sayfasını çekeceğiz.” Belediyeden bir araba ayarladı.
Biz o arabayla Nazilli’ye Nazilli’den de Kemer Barajı’na gittik. Bir gittim, fotoğrafı çekmenin imkanı yok çünkü fotoğraf ters ışıkta kalıyor. Fotoğrafı çekemedik akşam da saat 5 oldu. Şoförün evine dönmesi lazım. Fotoğrafı da çekemedik. Dağa çıktım, belki güneş gelir de o yönden daha iyi fotoğraf çekilir diye. Birkaç fotoğraf çektim.
Aşağı indik, şoförle kavgaya başladık. “Benim dönmem lazım diyor, eşimle randevum vardı” , “Bu kadar geç döneceğimi bilseydim başka biri sizi götürürdü” vs. diyor. Dedim “Ne yapalım olan oldu.”
Şoför dolaştı buraları falan, derken yolu kaybetti. Dağların arasına girdi korkunç kayaların arasında kaybolduk. O zaman gidiyoruz aynı yere geliyoruz. Toprak toprak yollar bugünkü gibi asfalt da yok. Öyle kısa virajlar hatırlıyorum ki arabanın burnu dönünce arkası açıkta kalıyor.
Sinirli bir vaziyette “Burada bir dur da yakında köyde bir yerde kalırız.” diyerek sakinleştirmeye çalışıyorum adamı. Neyse bir yerde durduk, kalırız dedik.
Köye geldiğimizde bir kahveye girdik, orada bir taş var. O zaman buraya elektrik değil ruh bile gelmemiş. Gaz lambasıyla duruyorlar, bir baktım adamlar bezik oynuyor, kağıt oynuyor, pişpirik oynuyor.
Bir baktım masa yok masa diye kullandıkları Roma sütunları, hani var ya roma sütun başları onlar. Onu masa yapmışlar kahvede oyun oynuyorlar. Delireceğim!
Sonra bir bakıyorum kahvenin ortasında sütun var. Kahvenin damını tutuyor. Garip bir yer. “Neresi burası?” diye sordum “Geyre Köyü” dediler.
Merhaba-merhabadan sonra bir yere yatacağız. Şoförü bir yere yatırdılar, beni bir yere koydular. Ben bu köydeki durumdan huylandım.
Sabahın ilk ışıklarında çıktım. Fotoğraf makinemi aldım. Başladım buraları dolaşmaya. Bir baktım ki bir lahit. Lahitlerin üstüne üzümleri doldurmuş lahitin içinde üzümlerin üstüne çıkmış herifler şıra yapıyor. Lahitin altını delip, plastik kova koymuşlar şıra yapıyorlar.
Lahitlerin üstünde çamaşır yıkıyorlar. Ters heykeller duruyor, taş diye kullanmışlar. Allah Allah ne garip yerdir. Ne buldumsa fotoğrafını çektim.
Köylüler bir hipodrom olduğunu söyledi beni oraya da götürdüler. Bir baktım içinde adamlar ot biçiyor, orakla ot biçiyorlar.
Tarihle insan kaynaşmış, zaman birbirinin içine girmiş bir dünyanın içine düştüm.
Bu tarafa bakıyorum 20. asır, bu tarafa bakıyorum 15. asır. Bu tarafa bakıyorum Roma Dönemi’ne bakıyorum. Bundan daha enteresan ne olabilir?
am İstanbul’a gittim, burası nedir ne değildir?” diye sormak için Şevket Rado’ya, Hikmet Feridun’a gösterdim. Bunlar gülmeye başladılar. Ciddiye almadılar. Çünkü onların istediği magazin çekmekti.
Sonra bu fotoğrafları Profesör arkadaşlara gösterdim. Sabahattin Eyüboğlu, (Şevket) İpşiroğlu… Kimse aldırmıyor. Sabahattin “Ben Fransızca’dan başka dil yazamam ki” falan diyor.
“Kenan Erim’in adresini aldığım sıralarda baktım kimse ilgilenmiyor. Ben yazayım dedim, hanım da İngilizce’ye tercüme eder. Nasıl geldik, nasıl gittik vs. hikayesini ben yazdım.
İngiliz dergisi Architectural Review 10 sayfa yayınladı bu röportajı. O yayından sonra bir telex geldi. Amerika’dan Horizon diye bir dergi.
Röportajınızı çok beğendik, biz renkli yayınlamak istiyoruz. 10 sayfa yer ayırıyoruz. Ama bize bu bölge hakkında yazılı bilgi-malumat da verin” dediler. Ama elimde yazılı malumat yoktu.
Müzeler Genel Müdürlüğü’ne gittim oranın müdürü Rüstem Duyuran’dı. Rüstem Duyuran’a sordum en son. Bunun yazısını yazacak bir kişi var. Princeton Üniversitesi’nde, Amerikalı oldu aslen Türk. Adı Kenan Erim.” dedi. Adresini verdi.
Ben de Horizon’a fotoğrafları gönderdikten sonra Kenan Erim’in iletişim bilgilerini verdim. Bu kişinin bu konuda işini bilir biri olduğunu söyledim. Ondan geldi Kenan buraya. (“Ondan geldi Kenan buraya, yoksa hayatında rüyasına görürdü”)
Makaleyi yayınlamışlar, Kenan Erim’den bilgi almışlar. Fotoğrafların altına Ara Güler yazmışlar, yazarın adı yok. Kenan Erim’in adını makalenin en sonuna yazmışlar. Çünkü Kenan Erim yeteri kadar meşhur değil. Horizon Dergisi hakikaten çok meşhur adamların yazdığı dergiydi.
Mesela siyasi bir yazı yazılsa Winston Churchill yazıyor. Amerikan başkanına gelmez sıra.
Yazı Horizon’da yayınlandı, UNESCO devreye girdi. Derken 130-140 defa sattım ben o haberi. Çok meşhur oldu.
Turizm acentaları buraya rota eklediler, yol açtılar. Haritada yer belirlediler. Adının Afrodisias olduğu belli oldu.
Aphrodisias Antik Kenti 2017 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine girmiştir.
Pratik bilgiler
Adres: Geyre, Geyre Mahallesi, Kuyucak Tavas Yolu, 09385 Karacasu, Aydın. GPS Koordinatları: 37.7087, 28.7238. Web sitesi.
Ulaşım: İzmir'den arabayla Nazilli'ye, ardından D585'e (2,5 saat); İzmir Otogarı'ndan Nazilli'ye giden bir otobüse, ardından Karacasu Otogarı'na giden bir dolmuşa, oradan da Geyre'ye.